İktisat, tarih, felsefe ve din hep ilgisini çekmişti. Kendince okuyordu okumasına ama yine de bir eksiklik vardı ona göre. Sıkıştığında yardım edebilecek, yol gösterebilecek bir ustası olmalıydı. Olmalıydı ki tıkandığında yola devam edebileydi. Aldığı eğitim kademelerinin hiç birinde bu şansı-aslında hakkı- elde edememişti. Hep önünde hazır bulmuştu alması gerekenleri.
Neden belirlenen içerik bu kadar katı idi verilen eğitimde? İlkokulda en sevdiği ders “Güzel Yazı” idi. “Resim-İş” dersi yerine hep o dersi almak isterdi ama olmadı, birileri onun yerine “Resim-İş” dersi alması gerektiğine karar vermişlerdi, kimse ona sormamıştı, istese de istemese de resim yapmıştı. Sonra lise de yarım bir “Mantık” dersi. Hani olur mu diye geldiği lisansta da aynı nakarat. Mecburi dersler onu karşılamıştı. Yine çaresiz kabullenmesi gerekti. Öyle yaptı sustu ve kabul etti.
Lisans eğitimini ardından iş hayatına atıldı. Çalıştığı alanı seviyordu sevmesine fakat sevdiğini belirttiği cümlelerin ardından ama’lı başlayan o meşhur ekleri de getiriveriyordu diğer Türkler gibi.
Yaşam denilen bu biricik şansında, o pek sevdiği akademik çevrelerde verilen derslerde, üzerine basarak anlatılan “kendini gerçekleştirmek” çabası kendisini, her seferinde eğitim denilen ve anlamını program geliştirmede bulan sürecin duvarına çarparak heba ediyordu. Ya kendini gerçekleştirmek koca bir yalandı ya da eğitim ve de program geliştirme kişinin kendini gerçekleştirmemesi için çabalıyordu. En azından ona öyle geliyordu.
Ne yapabilirdi? Her şeyi bırakıp ıssıza çekilmeyi düşündü ama mutluluğu türdeşlerinin yanındayken yakalıyordu. Toplum içerisinde kalması gerekiyordu. Börtü böcek içerisinde ne kadar sürdürebilirdi ki o yalnız hayatı?
Belki de kendini gerçekleştirmek “eğ(it)ilmek” ten ibaretti…
Neden belirlenen içerik bu kadar katı idi verilen eğitimde? İlkokulda en sevdiği ders “Güzel Yazı” idi. “Resim-İş” dersi yerine hep o dersi almak isterdi ama olmadı, birileri onun yerine “Resim-İş” dersi alması gerektiğine karar vermişlerdi, kimse ona sormamıştı, istese de istemese de resim yapmıştı. Sonra lise de yarım bir “Mantık” dersi. Hani olur mu diye geldiği lisansta da aynı nakarat. Mecburi dersler onu karşılamıştı. Yine çaresiz kabullenmesi gerekti. Öyle yaptı sustu ve kabul etti.
Lisans eğitimini ardından iş hayatına atıldı. Çalıştığı alanı seviyordu sevmesine fakat sevdiğini belirttiği cümlelerin ardından ama’lı başlayan o meşhur ekleri de getiriveriyordu diğer Türkler gibi.
Yaşam denilen bu biricik şansında, o pek sevdiği akademik çevrelerde verilen derslerde, üzerine basarak anlatılan “kendini gerçekleştirmek” çabası kendisini, her seferinde eğitim denilen ve anlamını program geliştirmede bulan sürecin duvarına çarparak heba ediyordu. Ya kendini gerçekleştirmek koca bir yalandı ya da eğitim ve de program geliştirme kişinin kendini gerçekleştirmemesi için çabalıyordu. En azından ona öyle geliyordu.
Ne yapabilirdi? Her şeyi bırakıp ıssıza çekilmeyi düşündü ama mutluluğu türdeşlerinin yanındayken yakalıyordu. Toplum içerisinde kalması gerekiyordu. Börtü böcek içerisinde ne kadar sürdürebilirdi ki o yalnız hayatı?
Belki de kendini gerçekleştirmek “eğ(it)ilmek” ten ibaretti…
Comments